Deneyimli bir dedektif, deneyimsiz partnerine şöyle bir uyarıda bulundu bir dizi sahnesinde:
“Küçük yerlerde bir cinayet işlendiğinde, orada hemen bir ‘endüstri’ oluşur. Durgun hayatlarından bunalan yerel basın, evinde sıkılmış, dedikodu meraklısı amca ve teyzeler ve sair herkes, polise yardımcı olmak arzusuyla tutuşarak, bildiklerini ve yerli yersiz şüphelerini aktarmak için polise koşar. Yanlış alarmlar, yanlış ihbarlar, isimsiz mektuplar, fırsattan istifade eskiden kin güttüğü birini olayla ilgili göstermeye çalışanlar, hatta katilin fan’ları bir anda ortalığı kaplar... Tüm bunlar bir araya gelip bir ‘endüstri’ oluşturur. Ve bu endüstri dedektifin başarısını riske sokar çünkü gerçek ipuçlarını bulup ayıklamasını zorlaştırır, hatta onları tamamen kaybetmesine yol açabilir. O yüzden çok uyanık, dikkatli olmalıyız. Neleri, kimleri dikkate alıp almayacağımızı belirlemede çok zeki olmamız gerek.”
Ben 15 Temmuz’u da böyle bir duruma benzetiyorum. Kapalı kutu bir devlette, amorf bir olay yaşandı. Aydınlatmak isteyenler kadar, karartıp hemen cadıavı başlatmaya çalışan devlet ahalisi, gazetecisi, vs. de olayın etrafına konuşlandı. Tıpkı cinayet mahalline sadece olay yeri inceleme ekibi, ambulans vs.’nin değil, alakasız ve meraklı kalabalıklar ile katilin de üşüştüğü gibi. Olayla beraber, cemaate karşı apar topar bir soykırım başlatıldı. Ancak, cemaati uzun vadede tehdit eden başka bir tehlike daha var: “Cemaat Endüstrisi”. Ben buna “Büyük Fetö Borsası” diyorum.
Nükhet Hotar’ın fetö borsasını, emniyetteki fetö borsasını duyduk: Cemaat mensuplarına uçuk meblağlar karşılığında ve tabi hep “yardımcı olmak” için sahte pasaport ayarlamaktan, ismini soruşturma listesinden sildirmeye kadar ahlaksız tekliflerle gelen devlet görevlileri, bence küçük fetö borsasını oluşturuyor. Büyük Fetö Borsası veya Cemaat Endüstrisi ise - nitelikli ve iyi niyetli olanları tenzih ederim - bir sürü vasat, üretemeyen, devlet korkusundan üstüne sinen karaktersizliği cemaat linçine katılarak üstünden atmaya çalışan akademisyen, düşünür özentisi, gazetecimsi tiplerin oluşturduğu fetö borsası.
Bunlar da cemaatin etinden, sütünden farklı bir biçimde yararlanan, ekmeğinin ve pr’ının peşinde piyasacılar, parasitler, vampirler. Cemaat bilirkişileri, nasıl kurtulurcuları, tamamen nasıl yokedilircileri, eleştirmenleri, travma analistleri. Yolsuzluk ve faşizm dururken, Hocaefendi’nin gömlek rengi veya burun silme biçimini “analiz” eden düşkünler ile bunları hipnotize olmuş, güya çok derin bir analizmiş gibi dinleyen ahmakların oluşturduğu bir endüstri.
Bu mantar gibi türeyen cemaat bilirkişilerinin tek başka alanı, dünyada bu konularda hakem sayılabilecek çevrelerden tek audience’ları, teyid edilirlikleri yok. Bunlardan cemaat için ne bir Frankfurt Okulu, ne reform, ne sosyolojik bir açma olmaz. Tarihteki Hollanda lale borsası gibi bir tipoloji. Bu Büyük Fetö Borsası’nın zararı: Cemaati yanlış tanımlamaları. Tarif anlamında değil, é-“belirleme” anlamında tanımlama. Cemaat, bu işi onlara bırakarak ellerinde bir laboratuvar faresi olmamalı. Birilerinin kariyeri veya ideolojik ajandası için bir metaya, istismar nesnesine dönüşmemeli. Dolayısıyla, bu kakafoni içinde beynine girmesine izin vereceği sesleri dikkatli seçmeli.
Türkiye Cumhuriyeti, halkına karşı gayri nizami harp saplantısı olan psikopat bir devlet. Ve karşısında halkı buna bağışık hale getirecek bir aydın bloğu olmamış. Dolayısıyla cemaat maruz kaldığı maddi saldırılar kadar tehlikeli olan devlet propagandası karşısında da kendini korumalı çünkü bu propaganda cemaatin kendi kendine çözülmesini, özgüven ve özsaygısını yitirmesini hedefliyor. Zeki ve aydın olması gereken kişilerden bile farkında olmadan devletin sözlüğü ve kodlarıyla düşünmeye başlayanlar var.
Defalarca tekrarlanan yalanlar, telkinler, zamanla kendini gerçekleştiren kehanetlere dönüşür. Birisi size sürekli “Elindeki vazoyu düşüreceksin” diyerek vazoyu gerçekten düşürmenizi sağlayabilir. Bir yalan, tekrarlana tekrarlana gerçeğe dönüşür. Tıpkı dünyada en çok bildirilen reenkarnasyon vakalarının, reenkarnasyona inanılan ülkelerde olması gibi.
Özetle, intihal cenneti olmuş, fikri durağanlığa hapsolmuş ve devletin tüm bu boşlukları ideolojiyle doldurduğu bu ülkede bilgi kirliliği, kanaat kirliliği, niyet kirliliği, bilirkişi kirliliği ve sair kirliliklilere karşı cemaat ayıklamacı olmalı. Ağzı laf yapıyor veya sırf önüne o konuyor diye dinlediği isimler yerine, mesela cemaatle ilgili farklı bir niyet besleme ihtiyaç/ ihtimali olmayan, alanında kendini ıspatlamış, Türkiye’deki kirliliğe maruz kalmamış yabancı uzmanları dinleyebilir: Sophia Pandya, John Pahl, Ori Soltes gibi. Bu isimler, cemaati özüne uygun tanımlıyor ve devam etmesi gereken yolunu hatırlatıyor. Cemaatin geçmişini “radikalleşme ile dejenerasyon arasına sıkışmış islam dünyasında, işleri rayına geri oturtmak” olarak özetleyen John Pahl gibi. Bu konuda cemaatin yurtdışı network’ü oldukça zengin, materyal çok fazla ama yurtiçinde bunların bilinirliği az.
01 Şubat 2021
Aslı R. Topuz
Comments