top of page

Cemaati Gülensizleştirme

Bünyamin Tekin

2022 yılında birden suni bir gündem türedi. Radikalleşme tartışması. Bugün belli minvalde statükoyu eleştirdiğini söyleyen kişiler o dönemde cemaatin radikalleşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna ilişkin uyarılarda bulundular. Bu iddialar üzerine o dönem çok tartışma döndü. Pek çok kişi haklı olarak: “Temel felsefesi radikalliğe taban tabana zıt olan bir topluluk neden radikalleşsin” gibi herkese ayan olan fakat iddianın dillendirilmesi yüzünden ciddiyetle tekrar edilmesi vacip hale gelen gerçekleri tekrarladı. Bu tartışmaları gördüğümde radikalleşme iddiası bana o kadar absürt geldi ki üzerinde durmadım. Gülen hareketi eğer bir İslami cemaatler spektrumu tasavvur edecek olsak radikallik diye tanımlanabilecek uçtan en uzaktaki gruplardan biri olur.


Gelelim bugün dönen tartışmalara.


Ahmet Dönmez’in kanalına konuşan Abdullah Antepli Türkiye’deki soykırımcı çevrelerin iştahla tekrar ettiği suçlayıcı ifadeleri kullandı. Ve bir dizi mülakat verdi. Daha sonra ortaya çıktı ki Dönmez ABD’ye gittiğinde onu evinde ağırlayan Antepli. Bu ve buna benzeri emarelerden anlaşılan o ki 15 Temmuz’dan sonra yurtdışında gerçekleşen tartışmalarda “statükoyu eleştiren” kişiler olarak tabir edebileceğimiz küme, aslında bireysel ve izole olarak değil, birbirleriyle belli ölçülerde dayanışarak hareket ediyor. Ki bu çok doğal bir durum. Yalnızlık Allah’a mahsus. İnsan denen varlık networklere ihtiyaç duyar. Yalnızlık/vahşet ile tutunması zordur.


Antepli kendisinin siyonist gruplarla ile olan angajmanına ilişkin yöneltilen eleştirileri “Mossad ajanı” gibi suçlamalara çevirerek “strawman fallacy” diye tabir edeceğimiz mantıksal safsata ile en zayıf haline hücum ederek savuşturuyor. Halbuki Erdoğan’ın soykırım ajandasına hizmet etmek için MİT ajanı olmaya gerek olmadığı gibi, siyonist ajandaya hizmet etmek için de Mossad ajanı olma şartı yok.


Antepli’ye yönelik Amerika’daki Müslüman toplulukların eleştirilerinin başında gelen konu Muslim Leadership Initiative diye bir proje. Bu proje ile Müslümanlardan bir grubu İsrail’e geziye götürüp Musevilikle tanıştırma amaçlanıyor. Bir nevi diyalog faaliyeti. Aslında özü bununla sınırlı kalsa bunda bir beis olup olmadığı da tartışılabilir. Fakat bu projenin arkasındaki Shalom Hartman Institute’ün finansal kaynakları suyu bulandırıyor. Russell Berrie Foundation, Shalom Hartman Institute’ün en büyük bağışçılarından biri.

Center for American Progress’in Fear, Inc. raporuna göre, Russell Berrie Foundation İslamofobi yayan bazı organizasyonlara da fon sağlıyor.


2001-2009 yılları arasında bu tür gruplara toplamda 3,1 milyon dolar bağışta bulunmuş. Vakfın bağışları, İslam karşıtı söylemler üreten düşünce kuruluşlarının yanı sıra bazı medya ve aktivist gruplar tarafından da kullanılmış. Hatta bu vakfın fonladığı içerikler 2011 yılında Norveç’te 90 kişiyi katleden aşırı sağ militant Anders Breivik’in manifestosunda alıntılanmış. Sonuç olarak, Russell Berrie Vakfı bir yandan eğitim ve kültürel projeleri desteklerken, diğer yandan İslamofobiye katkıda bulunan organizasyonlara mali destek sağlıyor.


Antepli’nin Shalom Hartman Institute’deki en önemli misyonu İslamofobi ve Antisemitizm’le mücadele etmek. Fakat bu enstitüyü fonlayan vakıf, aynı zamanda İslamofobiyi körükleyen vakıf. Biraz virüsü yayıp ilacını satmak gibi. İslamı öcü gibi gösterecekler ki, İslam’ın öcü gibi olmadığını kendi istedikleri minvalde anlatmaya gönüllü kişiler bulabilsinler.


İsrail’in Gazze’deki soykırımı dünyada uykuda olan pek çok siyonist hücreyi uyandırdı. Bu sayede daha önce kamusal alandaki özgür tartışmanın organik meyveleri olarak görülen pek çok düşünce ve bu düşüncelerin kaynaklarının aslında İsrail devletinin çıkarları doğrultusunda fonlanan algı yönetme/oluşturma operasyonları olduğu ortaya çıktı. Görüldü ki batıda İslam’ın öcü gibi gösterilmesi İsrail’in çıkarları için oldukça elzem. Yine Fear Inc raporuna göre Batı dünyasındaki İslamofobi organik değil. Aksine, sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek bir grup tarafından agresif şekilde fonlanıyor ve pompalanıyor.


Antepli Shalom Hartman Institute’de önemli bir pozisyonda. Bu angajmanı kendisinin cemaatle bağlarını koparmasından daha eskiye dayanıyor. Fakat başlangıçta dinlerarası diyalog gibi bir amaçla açıklanabilecek faaliyetleri son yıllarda enteresan bir vaziyet alıyor. Örneğin Mart 2023’te eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in (Bennett kendini Netanyahu’dan daha koyu bir sağcı olarak tanımlıyor) Duke üniversitesinde yapacağı konuşmaya katılmanın faziletlerini anlatmak gibi.


Dönmez ile olan mülakatında Antepli Suudi Arabistan’da Gazze’nin yeniden inşasına ilişkin bir toplantıya katıldığını söyledi ve bunun İsrail’in onayıyla gerçekleştiğini söyledi.


Antepli’nin fiiliyatta gerçekleştirdiği diyaloğun “Musevilik”ten ziyade İsrail devleti ile diyalog olduğu anlaşılıyor. (Çok özel bir durum için ve bir maslahata binaen verilmiş “ad hoc” bir ruhsatı çok geniş bir şekilde yorumlamış olabilir mi?)


Bunları birarada düşününce aklımda bazı sorular belirdi.


2022’de Gülen cemaatiyle birlikte anılması en hafif tabirle “absürt” olarak nitelenebilecek “radikalleşme tehlikesi”nin birden gündeme getirilmesindeki amaç neydi?


Acaba İslam’ı ve kimi İslami grupları öcü gibi göstermek “radikal” olarak resmetmek için propaganda çalışması içinde olan kuruluşlarla içli dışlı olan birileri cemaate “bakın radikalleşirsiniz” diye uyarıda bulunurken aslında kulaklarına fısıldanan bir planı mı faş ediyorlardı?


Ne de olsa kulaklarına Gülen’i kaçırma planı da fısıldanmıştı. (Çözüm önerileri de Gülen’in cemaatle ilişiğini kesmekti.)


Daha ileri götürelim. “Radikalleşirsiniz” uyarısı yaparken “isteklerimize boyun eğmezseniz iyi sıhhatte olsunlara ‘bunlar radikal bir İslami gruptur’ deriz” diye aba altından sopa mı gösteriyorlardı?


Bugünkü tartışmalar ışığında bakınca acaba dertlerinin cemaatin insan sermayesini “kurtarmak” olduğunu söyleyen birilerinin dertleri cemaatin insan sermayesine “çökmek” olabilir mi?


Kendi adıma eskiden prensip olarak birileri bir şey söylüyorsa, sözlerinin içeriği ile ilgilenirdim. Fakat yıllar içinde öğrendim ki “söylem” çoğunlukla önemsiz. Azınlık/LGBT hakları söylemini kazıyınca altından İsrail devleti çıkabiliyor. Ümmetin birliği için İslamcı propaganda yapan grubun arkasında İran çıkıyor. Uluslararası terör listelerine girmiş hedefinin şeriat olduğunu söyleyen cihatçı örgütün arkasından ABD çıkıyor. Bilhassa söylenenler bağlamda bir mana ifade etmiyorsa fiiliyatta neye evrildiğine bakmakta fayda var. Satır aralarında ne söylenmek isteniyor? Radikalleşme tartışmasını böyle okuyunca bir bağlama oturuyor. Mafyanın bir yere çökmeye çalışırken “Allah korusun işletmenin başına bir kazadır gelse” diyerek aslında kendi vereceği zarardan bahsetmesi gibi. Şahsi kanaatim, 2018’den beri (bir bakıma 90lardan beri) süren cemaati Gülensizleştirme çabalarında büyük resim rejimin ötesinde ve uluslararası boyutta.

 

18 Şubat 2025

 

Bünyamin Tekin

2 Comments


M K
M K
Feb 24

Çok orijinal bir yazi. Antepli’yi tanirim ve Ahmet Donmez ile mülakatları çok gereksiz ve yikici. Ne yapmak istediği belli degil ama zarar verdiği muhakkak.

Like

Erdal Gisi
Erdal Gisi
Feb 21

95'lerde ilk sürümü yapılan, "İslam'ın yeniden yorumlaması" projesi,

Akp ile iyice mecrasından kayınca;

ABD'de 2 düşünce kuruluşunun, bunun "Gülen cemaati kadroları ele geçirerek yapılabilir"... önerisini, bir duyum olarak anlatmıştı eski ülkücü bir arkadaşım yakın bir zamanda.


Bu yazıyı da okuyunca,

taşların kısmen oturduğu bir fotoğraf gördüm.


Duru ve keskin bakış açısı ve dili önemsiyorum. İyi ki varsınız.

Like
Post: Blog2_Post
bottom of page