top of page
  • Aslı R. Topuz

Punk Duygular

İnsan susamaz. En çok da kim olduğu konusunda. En dayanılmaz istektir kendini dışavurmak. Bunu yapamadığında, engellendiğinde, ilk önce kendi bedenine yönelir. Diliyle, sesiyle anlatamadığını kıyafetleri, saçı, dövmeleri, hatta yaralarıyla haykırır. Duyulmak ve varlığını kabul ettirmek kaçılabilebilecek bir açlık değildir. Yaratıcı bile “tanınmak” ister. Ülkelerin, hükümetlerin meşruiyeti bile diğerlerinin onları tanımasına bağlıdır.


İngiltere’de 70’lerin ortasında ortaya çıkan Punk Kültürü çok cesurdur. Kenarları kazınmış, ortası dimdik havada, rengarek “mohawk” saçlar, öfkeli bir görüntü, ağır makyaj, yırtık giysiler, askeri botlar, iri metal veya deri aksesuarlar... Kayıtsız kalınamayacak bir aykırılık. Duyulabilmek uğruna güzelliklerini feda eden, insanları gerçeğe uyandırabilmek için şok etkisi yaratmak amacıyla bilerek çirkin olma yolunu seçen, anti-otoriterlik, anti-korporatizm ve anti-toplumsal stereotip görüşlerini haykırabilmek için vücutlarını birer sembole dönüştüren insanlar. Aynı şekilde Çiçek Çocuklar veya Hippiler. Savaş karşıtlığını, ABD’nin Vietnam’a müdahalesini, tüketimciliği, Batı Kültürü’nün zorba taraflarını, doğaya zarar veren ölçüsüz büyümeyi ispanyol paça pantolonları, upuzun saçları, çiçekten aksesuarları, müzikleri ile protesto eden insanlar. Veya göğüslerini jiletleyerek dinledikleri Müslüm Gürses şarkıları, modifiye arabalarıyla görülmeye, duyulmaya çalışan Gecekondu alt kültürü. Halkların krallarına, kraliçelerine yansıttığı “reification” yani şeyleştirme; onların rollerini taç, asa, kürk gibi şeylerle maddileştirme çabası. Kısacası insan her yolla kimliğini, varlığını, alamet-i farikasını açıklamak, onu yöneticilerinden giysilerine, adından bedenine kadar herşeye yansıtıp ilan etmek ihtiyacıyla kıvranır. Fikirlerini düşünmekle yetinemez; fikirlerini bir persona’ya, kimliğe aktarır veya dönüştürür.


Bu döngü tamam olana, bir doyma noktasına ulaşıncaya kadar diğer hiçbir şey huzur bulmaz. Savaşlarda bile kimlik döngüsünü tamamlamış, kararını bulup bir doyuma ulaşmış ülkeler sadece refahlarına odaklanabilme avantajını yaşarken, henüz ideolojik veya ulusal kimlik buhranlarını tamamlamamış ülkeler sınır, toprak, bağımsızlık, refah için savaştıkları aynı anda kimlik savaşı da verirler; hem kendilerine hem de dışarıya karşı. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bir boyutu ve diğer ülkelerin tavrını belirleyen faktörlerden biri de bu oldu. Anne Applebaum’un NPR’ye verdiği “Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali Bildiğimiz Dünyayı Şimdiden Değiştirdi” başlıklı röportajda benim en dikkatimi çeken nokta, bu işgale kadar hiçbir ülkenin Ukrayna’yı ayrı bir halk veya kimlik olarak görmediğini; onların kim olduğunu, ne istediğini, ne düşündüğünü kimsenin merak etmediğini ve bu işgalle beraber insanların müstakil bir “Ukraynalı” kimliğinin farkına vardığını söylemesiydi.(1) Elbette bu, “savaşın çıkması iyi oldu” anlamında bir saptama değil ama Ukraynalıların özgüven ve cesaretle kazandıkları bir onurun teslimi ve bu onurun, artık savaşı kazansalar da kaybetseler de, geleceklerini belirleyecek şey olduğunun takdiri.


Buradan gelmek istediğim şey, kendi seçtiğin kimlikle tanınma bilinci ve hakkının, her mağduriyet mücadelesinin hem temeli hem de nihai hedefi olması gerektiği. Ukraynalıların sadece can, mal güvenliği için değil, kendi bağımsız kimliklerini belirleyebilmek ve tanıttırmak için de savaşıyor olmaları gibi. Türkiye’de maruz kaldığımız devlet terörü bittiğinde, sadece iş, mülkiyet gibi kayıplarımızın telafisinden daha fazlasını kazanmış olmak istiyorum. ABD’de, Kanada’da insanların birbirleriyle tanışırken, kendilerinden bahsederken korkmadan ve göğüslerini gere gere “Ben Cizvitim, ben Focolare üyesiyim, Mormon’um, Menonite’ım, ateistim, muhafazkarım, liberalim, Lutheran’ım” diyebildiği gibi, ben de “Ben Risale-i Nur talebesiyim, Gülen takipçisiyim, Hizmet Hareketi üyesiyim” diyebilmek istiyorum. Bunları gizlemeden istihdam hakkımı kullanabilmek istemiyorum sadece. İstediğimde bunları sesli söyleyebilmek, aynı şekilde başka insanlara onların kim, ne olduğunu sorup sohbet edebilmek, kimliklerimizle ilgili espri yapıp birbirimize takılacak ve sonra bunların hiçbirini umursamayacak kadar rahat, korkusuz yaşamak istiyorum. İçimde bir Punk kadar fikirlerimi açıklama özlemi, dilimde Göksel’in şarkısı var:

...

Puslu puslu duruyordum, uslu uslu yaşıyordum,

Açıklarda yüzmenin tam zamanı şimdi.

Hep bir sebep buluyordum, uzaktan seyrediyordum,

Ne varsa tutuklu bende bıraktım gitti.

Benim kendimle ufak bir sorunum var,

Biriktirdiğim ne varsa şimdi patlar.

Ben bu gece karar verdim

Kuş olup gökte uçmaya,

Sevdiğimi, kızdığımı dünyaya haykırmaya

...

Notlar:

(1) https://www.npr.org/2022/03/01/1083686062/russias-invasion-of-ukrainian-has-already-changed-the-world-as-we-know-it


Yazar: Aslı R. Topuz

Post: Blog2_Post
bottom of page