top of page
  • Aslı R. Topuz

CHP’nin Sorunu – 1

Bir ülkenin kurucu partisiyseniz, gelecekte de iktidar olma beklentiniz yüksek olur. Ve bu iktidar beklentisini gerçekleştirmeye diğer partilerden bir adım daha yakın olmanız da doğaldır. Pekiyi CHP bu avantajlarını neden kullanamadı?


AKP gibi yolsuzluk, Ortadoğuda illegal silah ve petrol sevkiyatı gibi suçları ve otoriterliği tescillenmiş ve bunlar olmasaydı bile birkaç kez iktidar olmanın getireceği yıpranmışlıkla zaten halk desteği düşmesi beklenen bir parti karşısında bile CHP neden başarı sağlayamıyor?


Biraz sosyal medya takip ettiğinizde, CHP milletvekillerinin ve parti tabanının bu sorulara verdiği cevapların aşağı yukarı şu eksende toplandığını görürsünüz:

“-Medya tamamen iktidar kontrolüne girdiği için kendimizi anlatamıyoruz,

-AKP oyları çalıyor,

-Halk, aptal ve cahil.”


Bu cevapların hiç doğruluk payı yok diyemeyiz. Ancak gerçek sevgisi ve gerçek arayışı içindeki hiç kimse, bu cevapların mevcut durumun ve geçmişin eksiksiz ve doğru bir analizini yansıtmadığını bilir. Bu cevapların neden CHP’den başkasını tatmin etmediğine ilişkin olarak, iki genel başlık altında CHP’yi eleştirmek gerekir:

1-CHP’nin insan bilimlerine yabancılığı

2-CHP’nin etik sorunu


Öncelikle CHP’nin güncel insan bilimlerine aldırmazlığına değinelim. Günümüz sosyal bilimlerinde artık itibar görmeseler de, ikili karşıtlıklar CHP’nin kendini ve dünyayı algılayışında önemli yer tutar. CHP’nin kendini sunarken en çok başvurduğu basit ve indirgemeci ikili karşıtlıklardan bir tanesi şu olmuştur: “Ben bilimselliği savunuyorum, diğerleri bilime karşı.” Oysa CHP bilimsellik savunusunda hep şu iki hataya düşer:


a) Ortaçağ Kilise zihniyetine karşı haklı olarak yürütülmüş, ancak sonra bilim ve bilimsellik savunusundan olguculuk ve bilimcilik gibi indirgemecilik biçimlerine dönüşmüş bir Aydınlanma söylemini birebir kopyalayıp kendi halkına dikte etmek. Bu haklı bilim savunusu zamanla kendi içinde öyle bağnaz bir ideolojiye dönüşmüştü ki, “Psikoloji gibi insan bilimleri de dahil olmak üzere, tüm bilimlerin fiziğe indirgenebileceğini” ya da Julien Offray de la Mettrie gibi “insanın bir makine olduğunu” iddia eden felsefeciler çıkmıştı. Kilisenin baskısından usanç ve bilime özlemin tetiklediği bir coşkunluğun insanları bu şekilde geçici bir aşırılığa savurması normaldi. Zaten daha sonra Frankfurt Okulu, Karl Popper, Paul Feyerabend, Thomas Kuhn, Jacques Maritain, Bertrand de Jouvenel, John Dewey gibi birçok felsefeci, Aydınlanma’yla ateşlenen bu savrulmaları eleştirip yeniden bir makuliyet zemini sağladılar. Atatürk pek tabiki bu eleştiri dönemine yetişemedi. Ne var ki, yüzünü Avrupa’ya çevirdiğini iddia etmesine rağmen, CHP de Avrupa’daki Aydınlanma eleştirilerinden haberdar olmadı. Bir bakıma aldığı ürünün bakım, servis ve güncellemelerini takip etmedi. (Aslında bu ürün zaten doğrudan onun için üretilmemişti.) Atatürk, Fransız Aydınlanması ve Tanzimat rüzgarında doğmuş, o devrin eserlerinden etkilenerek eğitim görmüş bir subay. Fikirleri bu heyecan ve coşkuyla şekillenmiştir. Ancak ne var ki, bir kıtanın yaşadığı devrimi birebir başka bir ülkeye aşılamanın başarılı olamayacağını kestiremezdi, çünkü en nihayetinde bir sosyolog, antropolog vesaire değil, bir askerdi. Aydınlanma ideolojisini askere özgü bir modus operandi ile halkına uyguladı. Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra gelen CHP, ne Atatürk’ün metodunu ve bu metodun yol açtığı sorunları eleştirebildi ne de Avrupa’da bu ideolojiye yani “ulus devlet” ve “indirgemecilik” akımlarına karşı başlatılan eleştirilere önem verdi.


b) CHP kendisinin bilimden ne anladığını ve kendi yaklaşım ve söylemlerinin gerçekte ne kadar bilimsel olduğunu hiç gözden geçirmemektedir. Söz konusu olan doğa bilimleri ve onlar üzerinde yükselip bir ülkeye refah getiren teknoloji ve sanayi ise, bu ülkede zaten kimse bunlara karşı değildir. Her ne kadar günümüz Tübitak ve imam hatiplerinin proje çalışmaları akla zarar olsa da, bunlar bilim karşıtlığından ziyade, bilim eğitimindeki başarısızlıktan kaynaklanmaktadır. Gelelim bilim aşığı CHP’nin sosyal bilimler karnesine. Dindar kesimlerin kamuda istihdam edilmemesini, başörtüsünün kamusal alanda yasaklanmasını, okul veya işyerlerinde namaz kılınmamasını, Kürtçe eğitimin yasaklanmasını vs. savunan bir CHP’nin mesela:


*Psikolojideki Maslow ihtiyaçlar piramidinden bihaber olduğu aşikardır çünkü psikoloji; sırasıyla fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma ve sevgi ihtiyacı, değer ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme ihtiyacının her insan için lüks değil temel ihtiyaçlar olduğunu söyler,


*Yabancı-merkezcilik (xenocentrism), kültür şoku, kültürel görecelilik gibi en basit sosyolojik kavramlardan, Avrupamerkezcilik eleştirilerinden, en azından Foucault gibi düşünürlerden bihaber olduğu da aşikardır. Bu bağlamda Uğur Mumcu’nun “Türk vatandaşı İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve islam hukukuna göre gömülen kişidir” sözü manidardır. Atatürk ve CHP’nin modernizasyon politikasını şuna benzetiyorum: Prof. Dr. Ömer Özkan Türkiye’nin ilk başarılı yüz naklini yapıp büyük övgüyle karşılaşınca, Antalya’da bir cerrahi ekibi de heveslenip bir hastaya tek seferde iki kol ve iki bacak nakli yapmaya kalkışmış ve hastayı kaybetmişlerdi. Türk halkına yapılmaya kalkışılan Aydınlanma nakli de bundan farklı olmamıştır. Yani CHP’nin sosyoloji ve antropoloji karnesi de dökülmektedir.


*İletişim bilimlerindeki “muhatapla aynı dil ve seviyede iletişim kurma, muhatabın irade ve değerlerine saygı gösterme, muhatapla psikolojik sözleşme halinde bulunma” gibi en basit ilkelerden ve “mesajın sunum biçiminin en az mesajın içeriği kadar önemli olduğu, hitap ve sunum biçiminin sonuca doğrudan etki ettiği” gibi bulgulardan bihaber olduğu da ortadadır. Öyle olmasa, “Bakın şu gerizekalılara, daha Fransız Aydınlanması’ndan, Reform, Rönesans’tan haberleri yok, şrrrannk, rezil, terbiyesizler” gibi bir yaklaşımda olmazdı. Üniversite birinci sınıfın ilk ders gününde bir hocamız sınıftaki örtülü bir öğrenciyi tam tamına bu sözlerle yerin dibine sokmuştu. Karşısındakinin bir çocuk, bir insan olduğunu, otuz kişi içinde gururunun kırıldığını umursamadan. Sonra kızın Türk bile olmadığını, Ürdünlü olduğunu öğrenmiştik. Ama kız Hocanın mimik ve jestlerinden kendisine hakaret ettiğini anlamıştı. Uluslararası bir üniversite, Gıda Mühendisliği Bölümü, birinci sınıf, ilk ders, konu: “Gerizekalılar, Rönesans oldu, hala niye başınızı kapatıyorsunuz!” İşte CHP bilimselliği… Halka uygulanan yarı acınası yarı gülünecek Aydınlanma terbiyesini siz düşünün. Mesela Pazar sabahları öğlene kadar “Pazar Konseri”yle klasik müzik dinlemeye zorlanmak. Zorlanmak diyorum çünkü TRT’den başka kanal yoktu ve TRT’nin halk icin seçtiği buydu. Avrupa’ya gitmişseniz, orada bile klasik müzik ve opera zevkinin halkın tamamı yerine elit bir zümrede yer ettiğini bilirsiniz.


Bugün Hollywood yönetmenleri bile CHP’li politika üreticilerinden daha fazla hukuk, siyaset, felsefe, iletişim bilimleri okuyup araştırmaktadır. “Varış” filminde uzaylılarla güvenli bir karşılaşma için sorumlu ekipte önceliğin astrofizikçiye değil de dilbilimciye verilmesi, Avatar’da tüm varlıkların karşılıklı sinir uçlarını temas ettirerek tanışmaya, iletişim halinde olmaya çalışması ve diyaloglarını saygı sözcükleriyle başlatmaları gibi örnekler, Batı sinemasının bile bizdeki siyasetçilerden daha fazla sosyal bilimler farkındalığı olduğunu kanıtlar. Lafı daha fazla uzatmamak için, CHP’nin hukuk veya siyaset bilimi gibi diğer alanlardaki cehaletine, sahte bilimselliğine, hatta sahte bilimciliğine hiç girmiyorum.


Bilim naraları atarken kendisinin bu kadar bilimden kopuk oluşunun ve bu durumunun farkında dahi olmayışının CHP’ye maliyeti, yine bilim yönünden cezalandırılmak ve “doğal seleksiyon”da bir türlü seçilememektir. Eğer CHP ve ulusalcılar, “nutuk okuma seyansları” ile ya da “Fox Tv’de Haluk Levent’e arya okutarak” bilimsel olup muhalefet yaptıklarını sanmaya devam ederlerse, onurlu biçimde yani hakedişle iktidar olma hayalini unutabilirler. Hakediş, diğer tarafın ne kadar kötü olduğuyla ilgili değil, sizin ne kadar iyi olduğunuzla ilgilidir. “Benim nenem de başörtülüydü; yabancılar bile Atatürk’e hayrandı” gibi aptal argümanların halkta hiçbir karşılık bulmadığı ortadadır. Çünkü günümüz bilimi, “tasarı” ile “kullanıcı deneyimi” arasındaki farka dikkat çekmektedir (design vs user experience). Siz kafanızda toplum mühendisliği yapmaya, kendinize fikirlerinizin ne kadar muhteşem olduğunu tekrarlamaya devam edin; eğer halkın deneyimi sizi doğrulamıyorsa, teorileriniz, ideolojiniz ya da metodunuz hatalı demektir.


AKP’yi eleştirirken “Arap/Emevi kültürünü Anadolu’ya dinmiş gibi dayatıyorlar, bu toprakların müslümanlığı, bünyesi Emeviciliği kabul etmez” demeyi akıl edebiliyorsanız, kendinizi de “Bizim dayattığımız 18.yüzyıl Aydınlanma teorisi Anadolu coğrafyasına tam uydu mu?” diye sorgulamayı akıl edebilmelisiniz. Bir gazetecinin quantum fiziğiyle ilgili sorusunu muhteşem cevaplayan J. Trudeau karşısında, teknolojiye çok kafayı takmamayı salık veren Binali Yıldırım’ın kötü durumunu görebiliyorsanız; yine aynı Trudeau’nun Kürtçe nevruz mesajı ve müslümanlarla iftar etmesi karşısında, kendinizin halkla iletişim ve halkın değerleriyle barışıklıktan uzak olduğunuzu da kabul edebilmelisiniz. Karşılıklı rıza/sözleşmeye dayanmayan ani değişimlerle kültür kurabileceğinizi zannederseniz, en fazla kitaplar arasında düşünen adam pozu veren bir magazin tipi elde edersiniz ki; bu poz, bu sürat ve imaj çağında bile tuhaf kaçar, hazmedilmez. Komedi kısmı bir yana, kendi insanınızı terörize eder, bir gayrimemnunlar, suçlular, asiler ordusu ortaya çıkarırsınız. Eğer gerçekten dediğiniz gibi bilimseverseniz, hiç olmazsa biraz günümüz zihin felsefesine, kognitif bilimlere göz atın; bu çağda artık hayvanların, hatta çok gelişmiş bilgisayarların bile kişilik hakları olup olmadığı, bunlara karşı etik ve saygılı muamelenin nasıl olması gerektiği tartışılıyor. Dolayısıyla, CHP’liler, bugün ABD’deki alt-right cephesi durumuna düşüp alay edilir hale gelmek istemiyorsanız; kimliği ne olursa olsun, isterse dünyanın en saçma inancını benimsesin, hiçbir vatandaşı bir kalıba sokmaya, modernize etmeye, kendinize benzetmeye, aydınlatmaya çalışmayın. Çünkü öyle bir hakkınız yok; ne hukuken, ne etik olarak. Ne de insan bilimleri bunun sağlıklı bir yol olduğunu söylüyor.


Bir sonraki yazıda, CHP’nin etik sorununu ele almaya çalışacağım.


Post: Blog2_Post
bottom of page